Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam ‘Tasarruf ederek zengin olamazsınız’, Kübra Par, Kapital kitabıyla dünyada fırtına gibi esen Fransız iktisatçı Thomas Piketty ile konuştu - İş-Yaşam Haberleri

        Kübra PAR / HT GAZETE

        kubrapar@haberturk.com

        Fransız ekonomist Thomas Piketty 20 ülkeden 200 yıllık verileri toplayarak 700 sayfalık tuğla gibi bir kitap yazdı. Vardığı sonuç basit: Eğer dedenizden hanlar hamamlar kalmadıysa, boşuna çalışıp çabalamakla, yediğinizin yarısını kenara koymakla uğraşmayın, zengin olamazsınız. Biraz zenginleşseniz bile yukarıdakileri kolay yakalayamazsınız. Sermayenin getiri oranı, ekonominin büyüme oranından daha fazla olduğundan servet belirli ellerde toplanıyor ve gelir eşitsizliği artıyor.

        20. yüzyılın ortalarında eşitsizlik azalıyor gibi görünmüş, ekonomik büyüme eşitsizliği azaltacak kanısı yaratmıştı. Piketty’ye göre bu tarihsel bir olgu değil, savaşların ve ekonomik krizlerin yarattığı yıkım ve yeniden yapılanma döneminde hızlanan büyümenin sonucu oluşan bir istisnaydı. Şimdi tarih tekerrür ediyor ve 19. yüzyılın sefalet romanlarındaki gibi eşitsizlikler giderek artıyor.

        Piketty’nin çözüm önerisi ise modern bir Robin Hood masalından farksız. Açıkça “Zenginden alıp fakirlere verin” demese de, serveti 1 milyon Euro’nun üzerinde olanlardan daha fazla vergi alınmasını öneriyor... Piketty’nin Kapital’i için yılın kitabı demek yanlış olmaz. O kadar çok sattı ki bir ara Amazon’da stokları tükendi. Başlangıçta kitabın saçmalık olduğunu söyleyen Financial Times bile sonunda ödül vermek zorunda kaldı.

        Kitabın bu kadar ilgi görmesinin nedeni sadece ortaya koyduğu tezlerle açıklanamaz. Yakışıklı, bir Fransız ekonomistin bir nevi tatlı su solculuğu yaparak “Devrimci olmadan da eşitlikçi görünebiliriz” mottosu günümüz burjuva bohemlerine ve beyaz yakalılarına çok çekici geldi. Yani kitap bir ekonomi araştırmasından öte kültürel tüketim objesi olarak da karşılık gördü. Siz de daha ‘cool’ görünmek istiyorsanız, kitaptan hemen bir tane edinin, okumasanız bile sehpanızın üstünde görünsün!

        Benim kuşağım iyi eğitim ve başarı yoluyla zengin olma umuduyla büyüdü. Oysa siz şimdi bize “Kızınızı kolejlerde okutmak için binlerce lira akıtmak yerine ona zengin bir koca bulun” mu demek istiyorsunuz?

        Kitabımda edebiyat eserlerinden çok ilham aldım. Balzac’ın Goriot Baba adlı eserinde Eugene de Rastignac adında genç ve hırslı bir hukuk öğrencisi vardır. Eğer zengin olmak istiyorsa başarılı bir avukat olması yetmez, varlıklı ama çirkin Matmazel Victorine ile evlenmesi gerekir. Hikâye 1920’de Paris’te geçer. 2014 yılında İstanbul’da aynı durumda mıyız? Tam olarak böyle olduğunu söylemiyorum ama miras yoluyla geçen servet birikiminin şimdiki kuşak için daha önemli olduğunu söylüyorum. Türkiye gibi ekonomisi büyüyen bir ülkede bile aile serveti olmadan sadece emek gelirinizle mülk satın alabilmek giderek zorlaşıyor. İstanbul’da gayrimenkul fiyatları 20-30 yılda çok yükseldi. Anne babalarımız “Tasarruf ederek mülk edinebilirsin” derdi. Bugünkü fiyatlarla bu hiç de kolay değil.

        Bu soruyu cevaplamaktan muhtemelen bıkmışsınızdır ama kitabınızın temel argümanı ne?

        Kitabımın en önemli bulgusu, endüstri devriminin, büyüme ile sermaye geliri arasındaki eşitsizliği gidermediğini göstermek oldu. 1. Dünya Savaşı’na kadar ekonomik büyüme yüzde 1-2 oranında artarken, sermayenin getiri oranı yüzde 6-7’ye çıktı. Endüstri devrimindeki çığır açan buluşlar, emek geliri ile servet arasında artan uçurumu kapatmaya yetmedi. Ne var ki 20. yüzyıldaki büyük şoklar ve savaşlar sermayenin tahribatına neden oldu. 1950-60’lardaki yeniden yapılanma döneminde de ekonominin büyüme hızı arttığı için eşitsizlik azalıyor gibi göründü. Halbuki bu, tarihi bir istisnaydı. Önümüzdeki süreçte gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerle arayı kapatıp, onların teknoloji eşiğine dayandığında büyüme hızları düşecek ve eşitsizlik tekrar artacak. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yüksek büyüme hızı yaşanıyor ama uzun vadede bu devam etmez.

        ‘Verilere ulaşabilirsem Türkiye üzerine de çalışacağım'

        Hayır, sorunu daha barışçıl yoldan çözebilecek kurumlarımız ve politikalarımız var. Ben çok umutluyum. Sosyal ve ekonomik ilerlemenin mümkün olduğuna inanıyorum. Bugünkü toplum geçen yüzyıldakine kıyasla daha gelişmiş. Teknolojik buluşlar konusunda önemli gelişmeler yaşanıyor. Fakat piyasanın doğal olarak herkesin çıkarına çalıştığını farz edemeyiz. Büyümeyi ve teknolojideki ilerlemeyi ortak çıkarlar için kullanacak daha güçlü kamu kurumlarına ihtiyacımız var.

        Türkiye üzerine araştırma yapmayı denediniz mi?

        Kitapta Türkiye’den bahsedemediğim için okurlardan özür dilerim ama bu benim hatam değil, çünkü Türkiye’de gelir vergisi istatistiklerine ulaşmak imkânsız. Vergilendirme ve sermaye akışı şeffaf değil. Kimileri inşaat sektöründen, kimileri hükümetle iyi ilişkiler kurarak büyük paralar kazanıyor ama finansal saydamlık yok. Bu ciddi bir problem. Pek çok ülkede vergi daireleri araştırmacıların verilere ulaşamaması için bahaneler üretiyor. Gelir ve sermaye verilerinizi açarsanız Türkiye’yi çalışmama dahil etmekten memnuniyet duyarım.

        ‘Bana solun rock starı demelerine bozulmuyorum’

        Kitabınıza neden sadece ekonomistler değil sıradan insanlar da bu kadar ilgi gösterdi?

        Bu çok iyi bir kitap mı bilmiyorum ama en azından kolay okunabilir bir kitap. Akademik alanlarda herkesin anlayabileceği kitaplara büyük talep var. İnsanlar ekonominin kendileri için çok karmaşık olduğu fikrinden sıkıldılar. Kitapta sadece soğuk rakamlar değil, politika ve edebiyat da var. Espriler yapmaya, eğlenceli bir tarih anlatmaya çalıştım.

        Bu kadar çok satmasını bekliyor muydunuz?

        Hayır, bu kadarını beklemiyordum. Türkiye’de de satışlar çok iyi gidiyor.

        Sizin için “Solun yeni rockstarı” demelerine bozuluyor musunuz?

        Hayır, bozulmuyorum. Biraz komik bir durum. Yeter ki kitap daha çok satsın, ne dediklerinin önemi yok!

        Kitap içindeki tezlerden öte bir kültürel tüketim objesi olarak da çok satıyor olabilir mi? Belli ki bobolar bu kitabı taşımayı çok ‘cool’ buluyor!

        Belki de dediğiniz gibidir. Bazıları satın alıp okumuyor ama yine de çok kişi okumuş. Bu beni çok mutlu ediyor.

        Yeni araştırmanız belli mi?

        Hayır daha çok gencim! (Gülüyor) Şimdilik bu araştırmaya gelişmekte olan ülkelerin verilerini eklemeye çalışıyorum.

        Kitap çok sattı, artık siz de zengin sayılırsınız. Kitaptan gelen gelirle neye yatırım yapacaksınız?

        Çok vergi ödeyeceğim! Üniversite profesörü olarak iyi bir gelirim var. Bu anlamda kitaptan gelen gelir hayatımı çok değiştirmedi. En zengin yüzde 1 içinde olmasam da görece üst gelir grubundaydım zaten.

        Eğer kitap sizi süper zengin ederse argümanlarınızı terk edecek misiniz?

        Elbette hayır. Benim derdim, insanların çok satan bir kitap yazmadan da refah içinde yaşamasına vesile olmak!

        ‘Das Kapital sıkıcı, benim kitabım kolay'

        Marksist olmadığınız ve Das Kapital’i beğenmediğiniz doğru mu?

        Das Kapital çok sıkıcıydı, okuması çok zordu. Benim kitabım daha kolay okunuyor.

        Ama o 19. yüzyılda yazmıştı!

        O tarihte yazılmış daha kolay okunan kitaplar da var. Marx’ın kitabının en eksik tarafı yeterli tarihsel veri sunmaması. Çok sayıda uzun ve soyut teorik spekülasyona yer vermiş. Benim perspektifim çok daha tarihsel. Arşivlere girdim, çok sayıda veri topladım ve tek yaptığım o verileri okuyucuya göstermek oldu. Daha iyi teorilere ya da fikirlere sahip olduğumu söylemiyorum ama benim kitabım kanıtlara dayanıyor.

        Komünizm ya da sosyalizm gibi sistemler olmadan da eşitliğin sağlanabileceğine inanıyorsunuz yani...

        Evet elbette... Özel mülkiyeti koruyarak, kapitalizmi daha eşitlikçi bir sistem haline getirebiliriz. Kapitalizmi düzenlemenin farklı yolları var. Yeni yollar da bulabiliriz. Bu konuda çok umutluyum.

        Keynes’in fikirlerine yakın olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

        Evet, Marx’çı olmaktan çok Keynes’çiyim. Fakat Keynes iki savaş arası dönemde yazıyordu. Önerileri bugünkü durgunluk dönemleri için işlevsel olsa da uzun vadede kapitalizmin yapısal sorunlarını ve eşitsizliği çözmez.

        Ya Wallerstein’in ‘Bağımlılık teorisi”? Eşitsizlik sürerse üçüncü dünya, birinci dünyayı asla yakalayamayacak mı?

        Hayır, bugün dünyadaki fakir ve zengin ülkeler arasında ciddi bir yakınsama yaşanıyor. Küreselleşmenin sürmesini istiyorsak kuzey ve güneyin büyümeden eşit oranda yararlandığından emin olmalıyız. Gelişmekte olan ülkelerin kendi yatırımlarını artırması ve yabancı yatırıma bağımlılıklarını azaltmaları gerekiyor.

        ‘Davutoğlu, gelir ve servet dinamiklerini şeffaflaştırmalı’

        OECD ülkeleri arasında gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye. Başbakan Davutoğlu’nun ekonomi danışmanı olsaydınız ona neler önerirdiniz?

        Her şeyden önce gelir ve servet dinamikleri konusunda şeffaflık getirmesini isterdim. Her bir gelir grubunda kaç kişinin olduğu, ne kadar vergi ödedikleri, yıldan yıla nasıl değiştiği, şehir ve bölgelerdeki farklılıkları belirlenmeli. Veraset ve gayrimenkul vergisi geliştirilmeli. Forbes Dergisi’nin yaptığı araştırmalara göre Türkiye’de Japonya’dan daha fazla milyarder var ama Türkiye’nin gayri safi milli hasılası Japonya’nın 20’de biri. Eğer bu rakamlarla Japonya’dan daha çok milyarderiniz varsa bu biraz tuhaf bir durum! (Gülüyor...) Türk hükümetine önerim servet ve gelir üzerine artan oranlı bir vergilendirme sistemi getirmeleri. Düşük servetlilerden hiç vergi alınmamalı ya da çok az düzeyde alınmalı. Birkaç milyonun üzerinde varlığı olanlardan ise 0.5 oranında vergi alınmalı. Bu en azından veri tabanının oluşmasını sağlayacaktır. Daha sonra oranları nasıl değiştireceğine karar verebilirler.

        Artan oranlı servet vergisi tam olarak nedir?

        Şimdiki sistemden farkı vergi oranlarının herkes için aynı oranda olmaması. Türkiye dahil pek çok ülkede gayrimenkul vergisi sabit oranlarda hesaplanıyor. Küçük bir eviniz olsa da kocaman bir apartmanınız olsa da aynı oranda vergi ödüyorsunuz. Bu sistem sizin finansal durumunuzu da hesaba katmıyor. Oysa 300 bin liralık bir ev satın almış olabilirsiniz ama 280 bin liralık kredi kullandıysanız net servetiniz 20 bin liradır. Artan oranlı servet vergisi ile bu sorun çözülebilir. Avrupa’da 1 milyon Euro’nun altında geliri olanlardan net servetleri üzerinden 0.1 oranında, 1 milyon Euro üzerinde serveti olanlardan ise yüzde 1-2 oranında vergi alınmasını önerdim. Dikkat ederseniz gelir vergisinden değil servet vergisinden söz ediyorum. Böylelikle gayrimenkul sahibi olmaya çalışanlardan daha az vergi alınmış olacak.

        Türkiye ekonomisini nasıl görüyorsunuz?

        Gelişmekte olan diğer ülkeler gibi Türkiye de son 10-15 yıl içinde önemli bir büyüme kaydetti. Oldukça pozitif bir tablo var. Büyümeyi sürdürmek istiyorsanız eğitime yatırım yapmalı ve geniş grupları kapsamalısınız.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ