Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam 'Fırtınalı havaların koruyucusu ‘güçlü bütçe’ - İş-Yaşam Haberleri

        Abdurrahman YILDIRIM /HT GAZETE

        Cari açığı zaten yüksek olan ve bu nedenle küresel dalgalanmaların etkilerine açık bir ekonomi olarak kendini korumanın yolu içeride açığı azaltmaktan geçiyor. Denk bütçe Türkiye için kriz savar etkisi yaratıyor.

        2001 krizi sonrası faizdışı fazla vererek kamu borcunu önemli oranda azaltan Türkiye son yıllarda bütçe açıklarını da iyice düşürdü. 2015 yılının bütçesi Meclis’ten geçti ve kanunlaştı. 2014 bütçe açığının milli gelirin yüzde 1.4’ü olması beklenirken, 2015’teki açık yüzde 1.1’e inecek.

        Bu da 2006 yılındaki yüzde 0.6’lık açıktan sonraki en düşük açığı oluşturacak. Orta Vadeli Program’a göre de 2017 bütçesinin nominal olarak fazla vermesi hedefleniyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Meclis’te bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamayla bunu teyit etti. 2017 bütçesinde milli gelirin yüzde 0.1’i kadar bir fazla verilirse bu yarım yüzyıl sonra gerçekleşen bir ilk olacak.

        2015 yılı bütçesinin giderleri 472.9 milyar,gelirleri 451.5 milyar,açığı da 21.5 milyar lira olarak bağlandı. Milli gelirde 1 trilyon 945 milyar lira tahmin ediliyor. Milli gelire göre bütçe giderleri yüzde 23.9, açık da yüzde 1.10 düzeyine inecek.Mercek altına aldığımız bütçe milli gelirin dörtte bir büyüklüğünü oluşturuyor,herkesi de ilgilendiriyor.

        2015 aynı zamanda genel seçimlerin yapılacağı bir yıl. Seçim yılında kamu kesiminin bütçe açığını azaltabilmesi ve yüzde 1’e indirebilmesi pek alışılmış bir durum değil.

        Üstelik petrol ve enerji fiyatlarındaki gerileme,akaryakıt üzerinden alınan yüksek oranlı dolaylı vergileri düşürecek olması gibi negatif bir durum da var. Dolaylı vergiler ise vergi gelirlerinin yüzde 66’sı gibi büyük bölümünü oluşturuyor. Dolayısıyla 2015’te gelirlerin azalması riski ortaya çıkabilir.

        Ancak akaryakıttan tasarruf edilecek gelirleri hane halkının başka alanlarda harcaması veya yatırıma dönüştürmesi bekleniyor. Cari açığın gerileyeceği, akaryakıtın ucuzlayacağı, enflasyonun kuvvetli bir şekilde düşeceği,faizlerin bir ölçüde gevşeyeceği bir ortam tüketimi teşvik edebilir.Bu da ekonomik aktiviteyi artıracak bir gelişme. Zaten petrol fiyatlarındaki düşüşün küresel ve Türkiye ekonomisinde büyümeyi yarım puan kadar artıracağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla devletin fiyat düşüşünden dolayı akaryakıttan uğrayacağı vergi kaybını başka alanlardaki aktivite artışından sağlayacağı söylenebilir.

        Bütçedeki açık milli gelirin yüzde 1’ine kadar geriledi. Bu konuda 2001 milat gibi. Har vurup harman savurarak krize girerken bütçe disiplini ve faiz dışı fazla sağlayarak krizden çıktık

        YARIM ASIRLIK BÜTÇE FAZLASI REKORU KIRILIR

        Bütün bu nedenlerle bütçenin yüzde 1’ler düzeyinde açıkla yoluna devam etmesi önemli. Hatta 2017’de fazla vermesi çok anlamlı. Çünkü 1970 yılından beri konsolide bütçe fazlası verilmemiş. Neredeyse yarım asırlık bir rekor kırılacak 2017’de bütçe fazlası verilirse.

        Aslında bitişikte yer alan tablo 1970’den bu yana bütçe dengesi ve bunun milli gelire oranını veriyor. Bütçe açıklarının ciddi bir sorun oluşturmaya başladığı dönem,1990’lar, zaten 2001 krizinin zemini bu yıllarda hazırlanmıştı. Hatta 2001 büyük krizin, üçlü krizin bir arada yaşanmasıyla oluştu. Kamu borç krizi,döviz krizi ve banka krizi. Onun içinde Cumhuriyet tarihinin en ağır ve kalıcı etkileri olan bir krize dönüştü. Ekonomideki yapı önemli ölçüde değişirken, siyasetin aktörleri yenilendi.

        1987’de bütçe açıkları kalıcı birşekilde milli gelirin yüzde 2’sine ve üzerine çıkıyor. Giderek tırmanıyor ve 2001’de milli gelirin yüzde 17’sine kadar varıyor. Oradaki bilinen son aynı zamanda yeni bir başlangıç oluşturuyor. Bütçe disiplini ile açık yeniden daralıyor.

        Bütçe açığının 1987’de yüzde 2’yi geçmesinde aynı yıl yapılan seçimlerin rolü olduğu şüphesiz. Çünkü zamanın iktidarları seçimlerde milli gelirin yüzde 3-5’i düzeyinde harcama yapma gibi bir alışkanlık içindeydi.

        VERGİ YERİNE BORÇ ALINDI BÖYLE OLDU

        Bütçe açıklarının 1980’li yılların ikinci yarısında tırmanmasında 1984’de başlatılan Hazine iç borçlanmasınında payı yüksek. Vergi oranlarının düşürülmesi ve kamu kesiminin faaliyetlerini daha çok borç alarak finanse etmeye başlaması, bütçe açıklarını giderek büyüttü.

        Hatta 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi bu borçlanma olanağını daha kolaylaştırdı,borçlanma tabanını Türkiye yerine bütün küresel piyasalara yaydı. Nitekim bugün devlet iç borçlanma senetlerinin dörtte biri yabancı yatırımcıların elinde bulunuyor.

        1970 öncesinde ise bütçenin fazla verdiği yıllar oldukça fazla. 1924’ten 1970’e kadar geçen 47 yılın 27’sinde bütçe fazlası, 20’sinde bütçe açığı verilmiş. Bu fazlaların daha çoğuda, çok partili ve seçimli dönemin öncesindeki yıllarda olmuş.

        Peki denk bütçe yapılmasının, kamu borçlanma gereğinin düşürülmesinin,borç servisinin azaltılmasının ve faizlerin düşürülmesinin ne yararı var? Bu da yarına yani yeni yılın ilk gününe kaldı. Dileyelim yeni yıl iyilikler getirsin.

        İÇ AÇIĞIN KÜÇÜK OLMASI YÜKSEK DIŞ AÇIĞI FİNANSE ETMENİN DE YOLU

        2015 seçim yılı olmasına karşılık bütçe milli gelirin yüzde 1.1’i kadar açıkla iddialı şekilde hazırlanmış. Genel seçimlerin yapılacağı bir yılda bütçenin böylesine güçlü tutulması ekonominin çalkantı yaşamaması açısından mutlaka iyi bir şey.

        Çünkü 2015 aynı zamanda FED’in faiz artırmaya hazırlandığı ve bu nedenle gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkmasının ya da gelen sermayenin azalmasının beklendiği, dolayısıyla buna bağlı türbülans yaşanması olası bir yıl.Doğal olarak cari açığı yüksek bir ekonomi olarak bu çalkantılı sürece hazırlıklı girmek istiyoruz.

        Bunun için bir yandan cari açığı azaltırken diğer yandan bütçe açığını minimuma indirerek aynı anda ikiz açık vermemeye, buna bağlı bir kriz yaşamamaya özen gösteriyoruz. Güçlü bütçe veya denk bütçe adeta bir kriz savar gibi görev yapıyor. Fırtınalı günlerde ekonominin devrilmesini önlüyor,koruyucu bir şemsiye oluyor.

        Çünkü ne zaman cari açık yanında bütçe açığı da verdiysek,bu ikiz açıkta tarihi düzeylere çıktıysak ekonomide kriz oldu. Zaten 2008-2009 yıllarında cari açığımızın yüksek olmasına karşılık Türkiye’nin küresel krizden daha az etkilenmesinin nedeni de,bütçedeki güçlü duruş.

        İç ve dış açıklar akım halinde sürerken geriye bir kalıntı veya stok bırakıyor. Bu da borç şeklinde oluyor. Dış açıktaki borç dışborca, iç açıktaki yükümlülük de iç borca dahil oluyor. İç borç doğrudan kamu borcu olurken,dış borç özel sektörle devlet arasında bölüşülebiliyor. Tıpkı 2001 sonrasında Türkiye’de olduğu gibi. 2002’de dış borç milli gelirin yüzde 48’i iken yüzde 28’ine kadar geriledi, tekrar yükselerek 2014’te yüzde 48’ine çıktı. Ama bu borç özel sektörün sırtında. Kamunun dış borcu artmadı.

        Bunun sonucu olarak merkezi yönetim borç stokunun milli gelire oranı 2002’de yüzde 70 düzeyinden 2014’te yüzde 36’ya geriledi ve yarı yarıya düştü.

        Borç yükündeki bu azalma aynı zamanda kamu kesiminin iflas etme riskinden giderek uzaklaştığını gösteriyor. Bunu dikkate alan dış dünya da, dış kaynak sağlamaya,dolayısıyla Türkiye’nin dış açık vermesine ortam yaratmaya devam ediyor.

        Borç yükünü azaltan kamu kesimi kendini finanse etmek için daha az borçlanmaya gidiyor. Yine 2002 yılında milli gelirin yüzde 11.6’sı düzeyinde olan Merkezi Yönetim Bütçesi için borçlanma gereği 2014’te yüzde 1.4’e geriledi. Yıllık borç servisinin milli gelir içindeki payı yüzde 40’tan yüzde 10’a kadar düştü.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ