Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Vatikan İslam'a nasıl bakıyor?

        Kardinal Kasper, Vatikan'ın İslam'a bakışını anlattı: 'Katolik Kilisesi küresel bir oyuncudur. İslam'la diyalog istiyoruz ama zor..'

        'İslam'la akrşılaşmamız yeni bir safhaya girdi' SPIEGEL: Sayın Kardinal, Papa’nın konuşmasına Müslümanların verdiği şiddetli tepki sizi şaşırttı mı?

        Kasper: Hıristiyan inancına göre şahısların özgür iradeleriyle hareket etmeye hakları vardır ve buna göre Papa Aydınlanma ile ilgili meşru kaygılarını dile getirebilir. Evrensel insan hakları, dini özgürlükler ve din ile siyaset arasındaki ayırıma dair söyleyecekleri de buna dahildir. Herşeyden öte Katolik Kilisesi dünyanın kilisesidir ve günümüzde daha önce hiç olmadığı kadar küresel bir oyuncudur artık.

        SPIEGEL: Anlaşılan diğer dinlerle ihtilaflar yaşanması kaçınılmaz gibi.

        Kasper: İslam ile yaşanılan ihtilaf, herşeyden önce, Avrupa tarihi içinde vuku bulmuştur. Papanın da konuşmasında işaret ettiği buydu. İslam’la karşılaşmamız şimdilerde yeni bir safhaya girmiştir. Birçokları buna “medeniyetler çatışması” diyorlar. Bu safhanın kendinden menkul bir kehanete dönüşmemesi için dikkatli yönetilmesi icap etmektedir. İhtilafın alternatifi diyalogdur. Kiliselerin tercihi budur, Papa’nın teveccühü bu yöndedir. Biz tarafların saygı duyacakları karşılıklı fikir farklılıklarının dile getirilebileceği barışçıl bir ortam istiyoruz. Elbette bunun kolay olabileceği illüzyonuna kapılmamalıyız.

        SPIEGEL: Sizce Katolik Kilisesinin İslam’la diyalog içinde olması neden zordur?

        Kasper: Bir tane İslam yok. Kur’an muğlaktır ve İslam yekpare değildir. Radikal İslam ile ılımlı İslam arasındaki fark oldukça önemlidir. Tıpkı Şiilik ile Sünnilik arasındaki veya militan İslam ile mistik İslam arasındaki ayırım gibi. İslam Arap dünyasında Endonezya, Pakistan ve Türk İslamı ile bulunmaktadır. Arap dünyasında bile İslam sınırlı bir yeknesaklıktadır. İçimizde (Almanya’da) yaşayan Müslümanlar buradaki tüm Müslümanları temsil edebilecek bir organizasyon kuramamışlardır. Böylesi bir organizasyon bizi irrasyonel fantezilerden, korkulardan ve İslam’ın şeytanlaşmasından koruyabilir. Fakat cari şartlar altında bu konuyu konuşabileceğimiz muhataplar bulmak kolay değil.

        SPIEGEL: Eşit şartlar altında bir diyalog mümkün olabilir mi?

        Kasper: Bu tür bir diyaloga girileceği zaman saf olunmamalıdır. İslam şüphesiz saygı duyulmayı hakeden bir dindir. İslam’ın Hıristiyanlığın da paylaştığı İbrahim’in ortak atamız oluşu ve tek Tanrıya inanış gibi ortak söylemleri vardır. Ama en başından itibaren İslam Ortodoks Hıristiyanlığına karşı durarak kendisini inşa etmiştir ve kendisini Hıristiyanlığın üstünde görmektedir. Bugüne kadar sadece azınlıkta kaldığı bölgelerde (yerlerde) hoşgörülü olmuştur. Çoğunluğu elinde bulundurduğu bölgelerde en azından bizim anladığımız manada diğer dinlerin özgürlüğünü tanımamıştır. İslam farklı bir kültürdür. Bu, İslam’ın bayağı bir kültür olduğu anlamına gelmiyor lakin İslam’ın Batı’nın din özgürlüğü, insan hakları ve kadın-erkek eşitliği gibi değerleriyle bezenmiş pozitif modern kültürüne eklemlenmesi henüz gerçekleşmemiştir. Birçok Müslüman bu eksiklikler nedeniyle hüsran içindedir ve onlara göre Tanrısız ve ahlaksız olan Batı’dan nefret edilmelidir ve şiddet kullanılmalıdır. İntihar bombacıları geride bırakacak hiç bir şeyi kalmayan kaybeden zavallılardır. Bu anlamda İslam bir din olarak değil, nihilizmin ve çaresizliğin maskesi şeklinde servis vermektedir.

        SPIEGEL: Size göre İslam hangi yöne doğru gidiyor?

        Kasper: Cevap bekleyen sorulardan birisi gelecekte İslam’ı demokrasiyle bütünleştirebilen bir Euro-İslam’ın mümkün olup olamayacağıdır. Gerçekle hayali karıştırmamalıyız. Avrupa nasıl davranmalı? Avrupa kendisini liberal zihniyette bir toplum olarak görüyor. Avrupa’nın “Hıristiyan kulübü” olmaya hevesi yok, olamaz da. Ama Avrupa’nın çokkültürlülük veya farklı kültürlerin birarada bulunması tecrübesi kıta sathında başarısızlığa uğramıştır. Entegrasyon minimum seviyede paylaşılan ortak değerler, yani tolerans ve saygı temelinde mümkün kılınabilir. Bu aslında Avrupa kültürünün can damarıdır. Bundan dolayı bu değerleri içselleştirmeyen kültürlerle entegrasyon olabilmesi imkan dahili dışındadır. Başkalarına hoşgörülü olmayanlar kendileri için hoşgörü bekleyemezler.

        SPIEGEL: Kilise nasıl bir Avrupa istiyor?

        Kasper: Kendi değerlerine başarıyla ulaşmış bir Avrupa Müslümanların gözünde çok cazip değil. Avrupa hem manen hem de aklen kendi avantajları konusunda ikna olmuş güçlü bir ortak gibi hareket etmelidir. Saygı görmemizin yegane yolu budur. Kendi değerlerini iyi bilen bir Avrupa ahlaken ve iktisadi olarak saygı görebilir ve sonrasında başkalarına karşı misafirperver davranabilir. Yabancıların Avrupa’yı gidilmemesi gereken bir yer olarak göstermeye çalışması bizim için kültürel olarak küçük düşürücüdür.

        SPIEGEL: Hıristiyanlık ve İslam tarihinden referanslar göstermek sizce doğru diyalogun gelişmesine katkı sağlayabilir mi?

        Kasper: Hıristiyanlık yeni ve devrimci bir şey getirmiştir, bu da ırkı, kültürü, dini ne olursa olsun bireyin kayıtsız şartsız olarak özgür oluşu ve onurunun korunmasıdır. Ama Doğu ile Batının yolu haçlı seferleriyle beraber bölündü. Bir zamanlar Doğu’da en yaygın laf “Roma kralının tacı yerine Osmanlının sarığını tercih ederim”di. Doğu’yla kurulmuş olan bağın kopması Orta Çağın sonlarında kilisenin krize girmesine zemin hazırlayan entelektüel bir zayıflığa neden olmuştu. 16. yüzyıldaki Reform hareketinin ana sebeplerinden birisi buydu. “Hıristiyan bireyin özgürlüğü” kavramı Avrupa fikriyatına önemli ve kültürel bir güç katmıştır. Fakat bu aynı zamanda Batı Hıristiyanlığının çatlamasına da sebep olmuştur.

        SPIEGEL: Ve aynı zamanda din savaşlarına da değil mi?

        Kasper: Evet, bu savaşlar Hıristiyan inancının o vakitten sonra artık Avrupa’nın birleştirici yapıtaşı olmadığını göstermişti. Yeni bir zemine ihtiyaç vardı ve bu da “akıl”da bulundu, akıl yeni zemindi, çünkü tüm insanların sahip olduğu şeydi. Bu, Aydınlanmanın ve evrensel insan hakları kavramının köklerinden birisi olmuştu. Modern zamanın bilimsel ve sosyal kazanımı tartışma götürmez bir gerçektir. Fakat Fransız İhtilali’nden sonra modernite kendisini Hıristiyan köklerinden soyutlamıştır ve dolayısıyla aslında köksüz kalmıştır. Bu özel yaklaşım uzun ömürlü olmadı. Bu “Sonderweg (“özel yol” – Almanların tarihlerinden hareketle kendilerine has özel metotlarını takip etmeleri ve bunun sonucunda kaçınılmaz bir şekilde Nazi Almanyasının yükselmesine sebep olan teori) uzun sürmedi. 1. Dünya Savaşı burjuvanın sona ermesini sağlamıştı. 19. ve 20. yüzyılda içerde bir boşluk doğdu, bu da yan yana gelmiş iki ideolojinin Avrupa’nın savrulmasına, dünyanın uçurumun kenarına gelmesine ve büyük bir katastrofa sürüklenmesine neden olmasıydı.

        SPIEGEL: Ve şimdi Kilisenin bu entelektüel boşluğu dolduracak bir çözümü mü var?

        Kasper: Avrupa’nın geleceği açısından özellikle bugünün değişen dünyasında temel mesele Avrupa’yı bir zamanlar muhteşem yapan Hıristiyan kökleri idealine nasıl ve ne zaman yönlendirebileceğimizdir. Kimse Orta Çağa geri dönmek istemiyor.

        SPIEGEL: Engizisyondan devşirdiğiniz sonuç bu mudur ve inanç zorla mı yayılmalıdır?

        Kasper: Hıristiyanlığın bugünkü asli manzarası din ve seküler düzen arasındaki ayırımdır. Bu ayırım İslam ve Yahudilikle kıyaslandığında ciddi bir yenilik olmakla beraber aynı zamanda Avrupa’nın şekillenmesini sağlayan bir avantajdır da. Bunun köklerini İsa’nın sözlerinde bulmamız mümkündür. “Sezar’ın olanı Sezar’a, Tanrı’nın olanı Tanrı’ya veriniz”.

        Peter Wensierski Der Spiegel

        Çev. M. Fatih Bulaç

        Bilgi ve Hikmet

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ