Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Para "Bölgemizin İsviçre'si gibiyiz" - Makro Ekonomi Haberleri

        Kutlu Esendemir'in röportajı-GAZETE HABERTÜRK

        HEM Türkiye’de, hem de dünyada önemli gelişmeler yaşanıyor. Türkiye’de iş dünyası yaklaşan genel seçimler öncesi hem siyasi konularda, hem yeni Anayasa çalışmaları hakkında görüşlerini bildiriyor. Diğer yanda özellikle Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, peşi sıra devrilen Arap liderleri ve Libya’da savaşa dönüşen süreç, önümüzdeki dönemde yeni gelişmelerin de habercisi. Abdullah Tivnikli, iş dünyasının önde gelen isimlerinden. Albaraka Türk’ün kuruluş sürecinde aktif bir şekilde yer aldı. Kuveyt Türk Katılım Bankası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Aynı zamanda Türk Telekom Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi üyesi. Aile şirketi olan Eksim Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı.

        Gazeteci Ahmet Şık'ın tutuklanması ve sonrasında çıkmamış kitabının toplatılmasını nasıl karşıladınız?

        İşin detayını tam bilmiyorum. Bu iş sadece kitap yazdıkları için mi oldu, arkasında başka şeyler var mı? Son zamanlarda şahit olduğumuz olaylar ilk görünen tarafına göre peşin karar vermemeyi gerektiriyor. Ama eğer yalnızca kitap yazıldığı için ise bu işin normal olmadığını düşünüyorum.

        İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, Devlet Bakanı Ali Babacan'ın bankacılık sektöründeki önlemler için, "Polisiye tedbiri tercih etmiyoruz" sözlerine, "Polisiye derken herhalde geriye sanırım basındaki gibi gelip götürmek kaldı" ifadesiylekarşılık vermesi sizin için beklenen bir durum muydu?

        Eğer Ersin Bey Merkez Bankası'nın aldığı bazı tedbirler nedeniyle bu yorumları yapıyorsa, bunu doğru bulmuyorum. Geçmişte de Merkez Bankası benzeri tedbirler alırdı. Biz de şu anda bankacı olarak mevduattaki munzam karşılıkların artmasından hoşlanmıyoruz; bankacılar olarak bundan hepimiz rahatsız olduk. Geçmişte de birçok karar alınır ve bankacıları rahatsız eden kararlar da olurdu. Ama global olarak baktığınız zaman Merkez Bankası'nın tedbirlerinin ülkede istikrarın oluşmasında büyük katkısı olduğunu kimse inkar edemez. Bu nedenle Ersin Bey'in giderayak bu yorumlarda bulunulmasını yadırgadım.

        TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in "Konuşurken çekinmek büyük bir sorun, neyi söylersem kızdırırım korkusu dayanılmaz"çıkışı da dikkat çekiciydi.

        Tartışma nezaket içerisinde yürüdüğünde neden kızılsın ki? Burada benim fikrim şu: Her şeyi tartışabilmemiz lazım. Ama birbirimize karşı saygı ve nezaket içerisinde tartışabilmemiz lazım. Biz kültürel zenginliği olan bir ülkeyiz. Bu kültürel zenginlik içerisinde, ülke menfaatleri söz konusu olduğunda, herkesin birbirinin fikrine saygı gösterebilmesi gerekiyor. "Nasıl kalkınırız?", "Demokratik ortamı nasıl oluştururuz?" gibi konularda ortak aklı yürütürsek bütün problemlerin çözüleceğine inanıyorum. Hrant Dink, "Batı'nın özgürlükler cenneti, kimliklerin cehennemine dönüşmekte" derken, bu topraklardaki bu zenginliğe, bu hoşgörüyle bir arada yaşamaya atıfta bulunuyordu. Bu çok önemli.

        "Ortak Akıl"dan kastınız nedir?

        Ortak akıl, insanın kendisi için istediğini karşısındaki için de istemesidir. Bu yüzden ülkemizdeki kültürel farklılıkların oluşturduğu zenginliğimize vurgu yapıyorum. Tarihte dört beş tane büyük imparatorluk var: Çin, Avusturya-Macaristan, İngiltere, Osmanlı var... Mesela çok köklü bir geleneğe sahip İngiltere'de, sağıyla, soluyla her kesimde her türlü tartışmalar yapılabiliyor. Ama ülke politikaları söz konusu olduğu zaman İngiltere'den hiç değişik ses çıktığını duymazsınız. Türkiye'nin de bunu başarabilmesi lazım. Bu, birikmiş kültürel zenginliğin içerisinde farklı fikirleri harmanlayıp yoğurabilirsek, ülkenin kalkınmasında ve milli politikalarda tek ses çıkarabiliriz.

        Peki biz bu nasıl bu duruma nasıl geldik?

        Bağnazlıkla. Yani ötekileştirme mantığıyla.

        Türkiye'de herkes ötekileştirilmekten şikayetçi ama...

        Bunu da ortak akılla aşabiliriz. Kaybetmeye yüz tutan hoşgörü, toleranslı olma gibi özelliklerimizi geri kazanarak ötekileşmekten kurtulabiliriz. Hiç kimsenin hiç kimseye bir ayrıcalığı olmadığı fikrini kafamıza yerleştirirsek, karşımızdakine saygı göstermeyi öğrenebilirsek, eğitim kalitemizi artırabilirsek bu sorunu çözebiliriz. Halkın içerisinde bu problemler aşılabilirse, yönetici seviyesinde de aşılacaktır.

        Tunus'ta başlayan isyan sürecine nasıl bakıyorsunuz?

        Ben bütün bunları olması gereken, doğal bir gelişme olarak görüyorum. Halkın kendi kendisinin demokratik ihtiyaçlarını karşılaması, vazgeçemediği ekmeği, suyu gibi doğal bir ihtiyaçtır. Ortadoğu'daki gelişmelerden ümitliyim. Ama burada en önemli olan husus kardeş kanının akmamasıdır. Mısır'da ve Tunus'ta olduğu gibi birbirinin yaşama ve özgürlük haklarına saygı gösteren demokratik çözümlerle bu değişimi yaşamak çok önemli. Suriye'de de, Arap ülkelerinde yaşananlara benzer demokratik taleplerin yansımaları vardır. Libya'daysa inşallah daha fazla kardeş kanı akmadan ve taraflar birbirine karşı onarılmaz yaralar açmadan demokratik talepler karşılanır. Bir Irak örneği yaşanmaz.

        Suriye'de yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesini de etkiler mi?

        Bizim Güneydoğu bölgesini etkileyecek bir durum olacağını zannetmiyorum. Güneydoğu'daki meseleye yalnızca Kürt sorunu olarak bakmıyorum, ekonomik kalkınmadan pay alma sorunu vardır ağırlıklı olarak. Güneydoğu'daki problemler, Doğu'da yok mu? Orada da var. Az gelişmişlikse orada da var. Tabii ki demokratik taleplerin karşılanması, düşünce ifade özgürlüğü, eğitim özgürlüğü, ekonomik kalkınmadan pay alma özgürlüğü vazgeçilmez bir şekilde karşılıklı ortaya konduktan sonra bu sorunun çözüleceğine inanıyorum.

        Kuveyt'i yakından tanıyan bir işadamı olarak Kuveyt bu süreçten etkilenir mi?

        Kuveyt'te çok fazla farklı kesim yok. Yüzde 15 bir Şii nüfus var, bir miktar bedevi var. Bunların da ülke yönetimi içerisinde temsilcileri var. Kuveyt'te son 3-4 senede birkaç tane hükümet değişti. Buradan muhalefetin güçlü olduğunu çıkarabiliriz. Ancak yine de muhalefet bir araya gelip ortak bir ses çıkaramıyor. Öte yandan tabii ki henüz demokrasiyi tam olarak algılama söz konusu değil. Bize doğal genel demokratik talepler, onlar için sıradışı. Demokrasi, bir süreç, bir eğitim, bir zaman aşamasıdır.

        Bölgedeki bu gelişmeler bir pay kapma savaşına dönüşür mü?

        Herkes bu kargaşadan bir ekonomik bir pay kazanmaya çalışacaktır. Ama bu istikrarsızlık alan kazanmada kullanılırsa kötü olur. Nasıl ki "Türkiye Türkler'indir" diyorsak, Mısır Mısırlılar'ındır, Suriye Suriyeliler'indir, Libya Libyalılar'ındır. Filistin Filistinliler'indir ve tabii İsrail İsrailliler'indir... Umuyorum bu süreç, Batı'nın ve Türkiye'nin pozitif desteğiyle, demokratik olmayan rejimlerin demokratikleşmesi şeklinde devam eder. Ama yine söylüyorum: Ben umutluyum. Körfez ve Ortadoğu'daki gelişmelerin daha birkaç sene süreceğini, sancılı olacağını ama sonuçlarının iyi olacağını düşünüyorum. Ve buradan da Türkiye için çok büyük fırsatlar çıkacağını şimdiden görüyorum.

        Ne gibi fırsatlar?

        Türkiye bu bölgede herkesin rahatlıkla ve güvenle yatırım yapabileceği bir ülke konumunda. Bankalarımız varlık yönetim birimleri kurarak, yabancı yatırımcılara çeşitli yatırım alternatifleri içeren portföyler hazırlamaktadırlar. Aslında eski zamanlardan beri Türkiye hep bir güven ülkesi olmuş. Balkanlar'dan kaçan bize gelmiş, Rusya'dan kaçan bize gelmiş. Bugün bölgede iş dünyası için de en güvenilir ülkelerden biri konumunda. İsviçre gibi düşünün.

        Neden İsviçre?

        Çünkü İsviçre, senelerce savaşlarla dolu bir coğrafyanın ortasında huzur içerisinde yaşamayı bildi. Biz de bu sancılı coğrafya içerisinde senelerdir sorunsuz yaşamaya çalışıyoruz. Bundan sonra da bunu başarabiliriz. Bu avantajı kullanmamız gerekiyor. Ayrıca bu ülkelerdeki ortaya çıkacak yeni demokratik yönetimlerle kalıcı ve güvenli iş koşulları oluşturabiliriz. Bakın geçmişte bir Arap fobisi vardı. Bu fobi bile bizi uzun yıllar Körfez'den uzak tuttu, görünmeyen bir duvar ördü. Üstelik de bu duvarı ören kesimlerin senelerce bütün Arap sermayesini, körfez sermayesini kendi ülkelerine çektiklerini, kullandıklarını düşünüyorum. Biz se bu sermayeyi üçüncü şahıs olarak, Batılı ülkelerin üzerinden kullanıyorduk.

        Ortadoğu'da bu gelişmeler yaşanırken, sizin bölgeye yönelik yeni projeleriniz var mı?

        Yıllardır Körfez sermayesini Türkiye'ye getirmeye çalışıyoruz. Katarlılar'ı çok ciddi yatırımlara soktuk. Katar'da kurduğumuz şirketle Türk firmalarını, 10 milyar dolarlık inşaat malzemeleri pazarına soktuk. Suudiler'i de öyle... Özelleştirmelerde Kuveyt olarak özel birimler kurmuştuk. Telekom'un, Petkim'in, Tüpraş'ın özelleştirmeleri için ayrı ayrı birimlerle Körfez'de roadshow'a çıktık. Biz sadece Kuveyt Türk grubu olarak 12 milyar doların üzerinde yatırım getirdik Türkiye'ye.

        Ya Türk Telekom olarak?

        Türk Telekom, Ortadoğu'yla Avrupa arasında ses ve data hattı kurmak üzere çalışıyoruz. Ortadoğu'dan Avrupa'ya olan ses ve data hatları şu anda Mısır üzerinden ve denizden geçiyor. Bütün ülkelerle görüşme yaptık. Ortadoğu'daki bu ses ve data hattı trafiğini karadan fiberle Avrupa'ya taşımak üzere projemizi hayata geçiriyoruz. Ortadoğu'nun iletişim trafiği Cidde, Körfez Bölgesi, Ürdün, Suriye, Türkiye güzergahını izleyerek devam edecek. Buradan da Avrupa'ya ulaşacak. Bir de Hazar Denizi üzerinden Çin, Hindistan, Orta Asya hatlarını da çekmeye çalışıyoruz. Türk Telekom'un karadan fiber kablo yoluyla Asya iletişimini Avrupa'ya bağlayacak.

        Telekom'un üst düzey bir ismi olarak, yasadışı telefon dinlemelerine yaklaşımınız nedir?

        Kesinlikle bu konuda söyleyeceğim şu: Biz merkezi otoriteye bağlıyız ve sabit hattan hiçbir şekilde gayri meşru dinleme olmaz. GSM'den belki bir araçla, bir arabadan kaçak dinleme olabilir ama eğer dinlenmek istemiyorsanız sabitten konuşun... İnsanlar dönüp, "Sabitten konuşalım" diyor, bu da sabit hatta olan güvenin göstergesi değil mi?

        Savcılar da o zaman "Neden sabit hattan konuşuyorsunuz?" diye soruyor.

        (Gülüyor) Demek ki kimse sabitten dinleyemiyor.

        GALATASARAY BÜTÇESİNİN YÜZDE 20'SİNİ VERDİK

        Söz Telekom'dan açılmışken, Galatasaray ile yapılan stadyum anlaşmasından pişman mısınız?

        Hayır, ayrıca biz sadece Galatasaray'a değil, Fenerbahçe'ye de, Beşiktaş'a da, Trabzonspor'a da destek veriyoruz. Bizden Türk futboluna katkı vermemiz talep edildi. Yani biz talep etmedik, kendileri geldi. "Size stadyumun ismini verelim, 10 sene sponsorluk yapın" dediler. Daha sonra sanıyorum kendi iç yönetimlerinde bir sorun oldu. Galatasaray'a verdiğimiz reklam desteğiyle neredeyse Galatasarasy Kulübü bütçesinin yüzde 20 gibi bir bölümünü karşıladık. Bu takdir edilesi bir durum olması gerekirken süreç tersine döndü. Bu sponsorluklara önem vermek gerekiyor. Sponsorlara verilen sözlerin tutulması gerekiyor. Sponsorlar takdir edildiklerini görürlerse, başka sponsorluklara da yol açarlar.

        Sizin futbolla aranız nasıl?

        Genelde milli maçları ve önemli maçları seyrederim. Takım tutmam ama kaliteli maçları ayırt etmeden seyrederim.

        'ANAYASA TOPLUMU KUCAKLAMALI'

        Başkanlık sistemine bakışınız nedir?

        Bence önemli olan şey tüm bunlara halkın karar vermesidir. Bir kere öncelikle şu sandığı ortaya koymak gerekir. Demokrasinin bütün unsurlarını mümkün olduğu sürece işler hale getirmemiz lazım. Hangi tür yönetim isterseniz isteyin, mühim olan o sandığın ortada olmasıdır. Yani herkesin problemleri varsa çözümünün bir süre sonra sandığa gitmek olmasıdır. Demokrasiye halel getirmemektir.

        12 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye'nin gündemine gelecek yeni Anayasa, nasıl oluşturulmalı?

        Bu anayasa artık bize dar geliyorsa, bunu da aynı şekilde biz yapmalıyız. Bunun çok katılımlı, halkın tüm kesimlerinin katılacağı toplantılarla ortaya çıkması gerekir. Toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak bir Anayasa olması gerekiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ