Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Turizm 7 kat büyüyen göl: Tonle Sap - Turizm Haberleri

        Fatih ALTAYLI / HT GAZETE

        Fotoğraflar: Hande ALTAYLI

        KAMBOÇYA gezimizin de sonuna geliyoruz ağır ağır. Dün Angkor tapınaklarını gezdik; sıra geldi Siem Reap kentine. Siem Reap, 500 bin civarında nüfuslu küçük bir kent ama cıvıl cıvıl. 5 yıldızlı onlarca otelin yanı sıra kent içinde minik pansiyonlar, geceliği 5-10 dolar arasında değişen küçük oteller de var. Şahane barlar, gayet güzel lokantalarla dolu bir caddesi, hemen arkasında ise çok ucuza her türlü tekstil ürününü alabileceğiniz bir pazarı da mevcut. Bunun yanı sıra envai çeşit bitki çayları, şahane oda parfümleri, basit mücevherat satan küçük kuyumcularıyla çok renkli.

        SORUMSUZCA İÇMEK

        Benim en hoşuma giden yer ise kapısında “1996’dan bu yana sorumsuzca içmeyi teşvik ediyoruz” yazan küçük bir bar oldu. Bu teşvike uymadan duramazdım. Siem Reap bir yandan bir hippi cenneti.

        Hippi felsefesini benimsemişler midir bilmiyorum ama giyim kuşamlarıyla hippi görünümlü epey bir genç sokaklarda aylak aylak dolaşıyor, yerlerde oturmuş bir şeyler içiyor, bir şeyler tüttürüyor. Tanıştığımız iki Alman kız 7 aydır, Siem Reap’teymiş. Günlüğü 6 dolara bir odayı paylaşıyorlarmış. Kişi başı günde 15 dolar harcayarak 8 aydır Kamboçya ve Laos’ta sürtüyorlarmış.

        Keyifleri gayet yerindeydi.

        Biriktirdikleri 5 bin Euro ile gelmişler. Haziran başında paraları bitince Almanya’ya dönüp biraz para biriktirip yine geleceklermiş. Türk olduğumuzu öğrenince kızlardan biri “Aaa benim de annem, babamı boşayıp bir Türk’le kaçtı, şimdi Antalya’da yaşıyor” dedi.

        Dünya küçük!

        TARANTULA A LA IZGARA

        Yolda yürürken sürekli genç kızlar yolunuzu kesip “Masaj ister misiniz” diye soruyorlar. Özellikle de yalnız erkeklerin. Meğer Kamboçya’da “özel masaj” pek meşhurmuş. Bunu döndükten sonra öğrendim.

        Buna karşın gayet şık SPA’lar da var. SPA’larda masajın bir saatine 20 dolar alıyorlar. Diğer tür masajın ederi hakkında bir fikrim yok. Gece geç saate kadar Siem Reap sokaklarında geziyoruz. Otelimize motosikletli tuktuklarla dönüyoruz. 4 kilometrelik mesafe için 3 dolar alıyorlar.

        DERİNLİĞİ 8 METREYE ÇIKIYOR

        Ertesi gün Tonle Sap Gölü’ne gitmek üzere yola çıkıyoruz. “Tonle Sap Gölü” diyorum ama aslında koruma altında bir ekosistem. Göl yağmur mevsiminde, kapladığı normal alanın 7 misli büyüyor. Derinliği 1 metreden 8 metreye çıkıyor.

        Bu yüzden de göl çevresindeki tüm köylerde evler direkler üzerine yapılmış. Direk dediğim bayağı bir direk, 6-7 metre yüksekte yaşıyor insanlar. Ev dediğim de zaten bu direkler üzerine yapılmış kulübeler... Cam yok, kapı yok, baca yok. Köylülerin geçimi genelde balıkçılıktan.

        Göl genişleyince balıkçılık azalıyor. Küçülünce balıklar da dar bir alanda biriktiği için her balıkçı günde yaklaşık 3 ton balık tutuyor. Sonra da bunları yola serip kuruttukları ve kimini satıp kimini gübre olarak kullandıkları için köylere yaklaşırken hafiften burnunuzun direği kırılıyor. Balıkların bir kısmı da açıkta yakılan ateşlerin üzerine kurdukları ağlarda füme ediliyor ki, onun kokusu daha da beter.

        GÖRDÜĞÜM EN TATLI ÇOCUK

        Bu köylerden birinde araçtan inip köyü dolaşmak istiyoruz. Yanımıza hayatımda gördüğüm en tatlı çocuklardan biri geliyor. Miniminnacık, bit kadar. 3 yaşında var yok. Elinde tek bir kartpostal, onu satmak istiyor.

        Birkaç kuruş veriyorum, “Kartpostal sende kalsın” diyorum işaretlerle. Kabul etmiyor, kartpostalı almam için peşimde dolaşıyor. Sonunda kartpostalı alıyorum. Çok seviniyor. Bu arada kızım cebindeki bütün parayı çocuğun eline tutuşturuyor.

        Sonra da tutturuyor “Baba, bu çocuğu evlatlık alalım” diye.

        “Kızım saçmalama, annesi babası vardır. Niye anasından babasından ayıralım ufacık çocuğu? Yazık değil mi! Zaten öyle kolay mı evlatlık almak. İstesek de vermezler” diyorum ama dinletemiyorum.

        “Burada okula falan gidemez. Yazık. Benimle okula da gelir. Okul bitince tekrar buraya döner” diye ısrar ediyor. Aslına bakarsanız içten içe ben de Zeynep gibi düşünüyorum. Çocuğun anası babası olmadığını bilsem çok isterdim onu da eve getirmeyi.

        A, NİRVANA BURADAYMIŞ

        Sonra bir tekneyle, köyü Tonle Sap Gölü’ne bağlayan nehirde ilerlemeye başlıyoruz. Su çamur aslında ama içinde yüzenler, dalanlar, balık tutanlar, çamaşır yıkayanlar... Ne arasanız var. Bu arada suda yüzen köylü çocukların hepsinin kaslı, üçgen vücutlu olması dikkatimi çekiyor. Rehberimiz “Protein bol, yapacak iş çok. Böyle oluyorlar” diyor.

        Nehirde 20 dakikalık bir yoldan sonra göle varıyoruz. Gölün ortasında yüzen köyler var. Dubalar üzerine yapılmış balıkçı köyleri... Bu balıkçıların tamamının Vietnamlı olduğunu öğreniyorum. Gelip bu göle yerleşmişler. Gölde şahane bir esinti var. Muazzam huzurlu bir yer. Kendimi Nirvana’ya yakın hissediyorum bir anda.

        Basit bir yaşamın ne kadar kolay olduğunu, kendi kendimize hayatımızı zorlaştırdığımızı bir kez daha anlıyorum Tonle Sap’ta. Görüntüye bakarsanız bizden çok şeyleri eksik gibi. Ama büyük bir ihtimalle bizden fazla olan şeyleri daha fazla.

        Kamboçya gezimizi burada noktalıyoruz. Ülkenin en büyük kenti ve başkenti Phnom Penh’e gitmekten vazgeçiyorum. Avrupalı bazı sapıkların bu kente geliş amaçlarını öğrenmem bunda etkili oluyor. Orada da görecek şeyler var ama görüp de rahatsız olacağım şeyler, hele bir kız babası olarak daha fazla, biliyorum.

        SON SÖZ

        Sevgili okurlar, Hindiçin gezimizi böylece noktalıyoruz. Fazla derine inmeden, basit bir gözle, biraz tarih, biraz siyaset, biraz coğrafya anlatmaya çalıştım.

        Umarım sıkılmamışsınızdır.

        Vietnam ve Kamboçya’ya gitmek için vize almak gerekiyor. Yüzlerce mail attınız dizi boyunca ve sorular sordunuz. Hatta eleştirdiniz, bazen hakaret ettiniz, Twitter’da kin kusanlar bile oldu. Kiminize yanıt verdim, kimine güldüm geçtim.

        Twitter’da yazılanlara ise “Bazı insanlar bu kadar kötü olmak için ne yiyip ne içiyorlar acaba?” diye sordum kendi kendime. Sorulardan bazıları çok ortaktı. “Hangi turizm şirketi ile gidelim, ne tavsiye edersiniz?” gibi. Kusura bakmayın, böyle şeyler yapmıyorum. İyi olur Allah’tan, kötü olur benden bilirsiniz. Ama imkânınız varsa her iki ülkeyi de görmenizi tavsiye ediyorum. Kızımın okulu açılmayacak olsaydı, Laos’u da görmek isterdim. O da başka bir sefere... Yarından itibaren köşe yazılarımla sizlerle beraber olmaya devam edeceğiz inşallah.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ