Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi Teknoloji Bilişim Bugün özel bir gün! - Teknoloji Haberleri

        Neva ÇİFTÇİOĞLU BANES / HT GAZETE

        Ocak 26, 2015’te (yani bugün), 2004 BL86 ismi verilen, bir dağ kadar büyük (550 metre genişliğinde) bir göktaşı Dünya’ya 1.2 milyon kilometre uzaktan geçecek. “Gökyüzüne bakın” dememin sebebi, bir şey göreceğinizden değil... Hemen yakınımızda neler oluyor da haberimiz yok, hatırlamamız açısından... Ufak bir yörünge kayması halinde neler olabileceğini aklımıza getirip ne kadar hassas dengeler içerisinde yaşadığımızın farkındalığına ulaşmamız amacıyla...

        NASA VE MICROSOFT BIR ARAYA GELIRSE!

        İLK konuşulmaya başlandığından beri Mars’a “insanlı yolculuk” hiç de gerçekçi gelmemiştir bana. Teknoloji insanoğlunu Dünya’dan alıp Mars’a götürüp oradan da geri getirebilecek düzeyde olsa bile yapılacak yolculuğun (gidiş-dönüş) 1 yılı aşkın bir süre tutması ve yerçekimsiz ortamın insan vücudunda oluşturacağı fiziksel tahribat aslında gerçekçi düşünen herkesi kaygılandırmakta. Diğer yandan Mars’tan elde edilecek veriler tüm insanlığın geleceği için çok önemli. Peki madem Mars’a robotlar gönderilebiliyor, görüntüler elde edilip kimyasal analizler de gerçekleştirilebiliyor; insanın bizzat Mars’a ayak basması gibi bir riske neden giriliyor? Bu soru sorulduğunda projede çalışan bilim insanlarından en çok şu yanıt duyuldu: “Ortama robot değil, insan gözüyle bakmanın önemi çok büyük. Etrafa bakarken ‘Hangi tepeden ya da vadiden analiz için örnekler almalı, ufukta neler görünüyor?’ sorularına yanıt vermek bizzat insan görüşüyle gerçekleştirildiğinde şüphesiz daha ilginç sonuçlar verecektir.” Lakin özellikle son 5-6 yıl içerisinde (NASA ve ESA’da) uzay araştırmalarına ayrılan bütçede yapılan kısıtlamalar “Mars’a insanlı misyon” hayallerini büyük oranda zayıflatmakta.

        Bilim insanları yüzyıllardır imkânsızlıklar içerisinde imkânlar arayarak insanlığa hizmet verdiği için bu probleme de iki dev ismi bir araya getirerek çözüm bulmaya çalıştı: NASA ve Microsoft. Washington’daki NASA’dan, bilim adamı Dave Lavery’nin yaptığı açıklamaya göre, NASA ve Microsoft ortak bir proje oluşturarak “Microsoft HoloLens” ismini verdikleri bir teknoloji geliştirdi. Oluşturdukları bilgisayar programında bilim insanları başlarına yerleştirecekleri lensli bir kask ile adeta Mars’taymışçasına gönderilen robotun görüntülerini (direkt ofisinden hatta evinden) 3 boyutlu (holografik) görüntü olarak gözleyebilecek.

        NASA Jet Propulsion Laboratuvarı’ndan proje yöneticisi Jeff Norris, “Böylece sadece laboratuvarlarımızdan değil, dünyanın her yerinden bilim insanları bu teknolojiyi kullanarak robot gönderilen her gezegen ve astroidi, üzerinde yürüyormuş gibi görüntüleyebilecekler” dedi. Bu projeden yola çıkarak geliştirilecek robotların insanlarla koordine hareket etmeleri planlanıyor. HoloLens takan bir bilim adamının yerde ilginç bir taş parçası gördüğünde eğilip yerden taşı eline alması, evirip çevirerek incelemesi mümkün olabilecek.

        TUHAF BIR HAYAL

        BAZEN hayal kuruyorum...

        “Düşüncesizlik ve haksızlıkların fokurdadığı anlarda, olaylardan sorumlu kişilerin yanında aniden belirip elimde bir megafonla tam kulağına avazım çıktığı kadar ‘Heeeey’ diye bağırabilsem ne güzel olurdu” diyorum. Yerinden sıçrasın, şöyle bir baksın etrafına... Korkutmak değil amacım. Sadece uyansın, gözlerini ovuşturup biraz daha farklı baksın çevresine diye. O “Heeey”in ardından son bir haftadır okudukça bana “Vay canına!” dedirten uzay araştırmalarından bahsetsem mesela... Bilim camiasında ilan edilip halka doğru düzgün anlatılmayan bilimsel/evrensel gerçekleri (dinlemek istemese de) bir bir sıralasam... Mağaraların ve toprağın derinliklerinde, karanlığa gömülü yaşayan canlıların çoğunun evrimle gözlerini kaybettiklerini hatırlatıp çenesinden yakalayarak başını ışığın geldiği yere, Güneş’e, yani gökyüzüne kaldırsam ve “Bak” desem... 150 milyon kilometre uzaktaki Güneş’in 1.300.000 adet Dünya’yı içine alabilecek kadar büyük olduğunu, zamanla daha da büyüyerek Venüs’ü ve Dünya’mızı da içine alacağını, ama daha sonra büzüşerek Dünya’dan daha küçük boyutlara düşeceğini (beyaz cüceye dönüşeceğini) söylesem dinler mi ki? Dinlese bile bir anlam çıkarabilir mi ki?

        Geçen hafta Clemson Üniversitesi bilim insanlarının, Space Policy adlı bilimsel dergide yayımladıkları makaleyle hepimize “evrende olan her olgunun küçük boyutlarda hayatımızda gerçekleşeceğini” ispatladıklarını söylesem, biraz önce bahsettiğim Güneş’i düşünerek büyüklenmekten vazgeçer mi acaba? O koca Güneş’in Samanyolu içerisinde vücutta dolaşan bir virüs kadar küçük kaldığını hatırlatsam, cebinden akıllı telefonunu çıkarıp www.scoopwhoop.com/ news7wow-nasa/ sayfasını açsam ve NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu ile Andromeda galaksisinden elde ettiği ve 5 Ocak’ta halkla paylaştığı o inanılmaz görüntüleri göstersem... Gördükleri bir anlam ifade eder mi? O görüntülere bakarken “uzayın tamamen sessiz olduğunu” belirtsem... Az bildiği ya da hiç bilmediği konularda konuşmayı kesip (parçası olduğu evrenin bu erdemli özelliğini gösterip) acaba bazen sessiz kalmayı yeğler mi? Şüphelerini yıkmak için a) Bizzat kendimin NASA Johnson Uzay Merkezi’nde Ay’dan getirilen 382 kilogramlık taşlarla çalıştığımı, b) Bu taşların extraterrestrial (yani Dünya dışı) olduğunun yüzlerce uluslararası bilim insanı tarafından ispat edildiğini, c) Bütün bir Ay misyonunda bir kenti oluşturacak sayıda (400 bin) kişinin çalıştığını ve bu insanlardan tek birinin (neredeyse 50 yıldır) çıkıp “Aslında Ay’a gidilmedi” demediğini d) “Gidilmedi savı”nın sadece dışarıdan kişilerce iddia edildiğini, e) Bugün güçlü bir lazer ışınıyla astronotların Ay yüzeyine yerleştirdikleri reflektörün (bir çeşit ayna) her an tespit edilebileceğini, f) 2008 yılında Japon uzay araştırma grubu JAXA’nın SELENE adlı “probe”yle fotoğraflar çektiğini ve Ay’a inildiğini ispatladıklarını, g) Bunun gibi 100’ü aşkın bilimsel ispat daha sayabileceğimi söylesem... “İnsanoğlu evrende minicik ama istese, azmetse ve bilime değer verse ne çok imkânsıza imza atabilecek kudrette” deyip insan olduğu için gurur duyar mı ki? Kendisiyle gurur duymasa bile başkalarının başarılarını alkışlayabilme olgunluğuna ulaşabilir mi? Sırf kulağının pasını silmek için hiç duymadığı başka bilgiler daha versem... Mesela uzayda aynı yapıda iki metalin birbirine değdiği anda ayrılmaksızın kaynak yapılmışçasına sonsuza dek yapıştıklarını... Ay’ın barut gibi koktuğunu, her yıl Dünya’dan yaklaşık 4 cm uzağa kaçtığını... Satürn’ü küçültüp bir bardak suya atsak batmadan yüzeceğini, buna karşın Neutron yıldızından bir kaşık toprağın 1 milyar ton ağırlıkta olduğunu söylesem...

        Bu bilgi okyanusundan verdiğim 3 damlacık bilgiyle heyecanlanıp, daha çok öğrenmek isteyip, düşünüp hayatın anlamını başka bir şekilde irdelemeye başlayarak ve (tamamen maddiyata dayalı) değer yargılarını değiştirerek hümanist, sevecen, alçakgönüllü, bilim seven/destekleyen, evrendeki mükemmeliği yaptığı her işe yansıtmaya çalışan, adaletli birine dönüşür mü ki? Ne bileyim! Global olarak bütün yaşanan kaosun ve mutsuzlukların farkındalıkla yok olacağını düşünerek öylesine tuhaf bir hayal kurdum işte... Siz hiç normal hayaller kuran bilim insanı gördünüz mü zaten?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ