Denize sırtını dönen adalar
Hiç düşündünüz mü tatil yaptığınız yerde yaşayanlar sonrasında ne yaparlar?
Tatilinizi yaptınız, hepiniz işinizin başına döndünüz. Aklınızda sadece tatilden kalma birkaç anı var. Ama tüm detaylar yavaş yavaş silinmiş durumdadır eminiz ki. Tatil yaptığınız yerde yaşayanlar ne yaparlar hiç bir fikriniz var mı? Cumhuriyet Gazetesi'nden Nilhan Aydın bu konuya değinirken ilginç bir yazı çıkardı...
Hiç düşündünüz mü? Tatilinizi geçirdiğiniz yerden siz ayrıldıktan sonra oralarda
yaşayanlar sezon bitince ne yapar.
Sakince dinlenirler mi?
Yoksa sıkıntıdan birbirlerini mi yerler?
Belki de onlar da tatile başka yerlere giderler, kim bilir.
Peki, ya sahipsiz kediler köpekler ne yaparlar!
Hele hele adaya, dört yanı deniz ile çevrili çıkışı olmayan adaya sahipleri tarafından neden terk edildiklerini anlayamayan çaresizlik içinde yine de sahiplerini bekleyen köpekler, sıcak bir yaz gününün akşamında yemeğinizi yediğiniz sahilde masanızın kenarına gelip sizden balık isteyen o kediler, kar kışta nasıl beslenir, nereye sığınır nerede barınırlar?
Son vapura binmiş uzaklaşırken seyrettiğiniz ada için siz de birçok kişi gibi “ada
da kış geçmez” diye düşünebilirsiniz.
Ben ise döndüm. Bozcaada’dayım.
Hoş geldin diyen yok, kimsecikler yok, bir köpek bana doğru kuyruğunu sallayarak
koşuyor. Aa.. bu o köpek; yazın arabanın ezdiği beyaz dişi köpek, yavrularını
doğurmuş belli, memeleri büyümüş. Bir elimle onu okşuyorum, öbür elimde Gökçeada’da Kris’in bana hediye ettiği, içinde Yakup Peygamber’in kardeşleri tarafından atıldığı kuyunun suyu bulunduğu küçük çömlek var. Kuru bir çınar yaprağı önümü hışıltıyla kesiyor, yapraklar bir bir derken peş peşe üstüme geliyorlar, ürkütücü bir uğultu kulaklarımda, tedirginim, Çamlık’ı bakmadan geçiyorum, meydana geliyorum, rüzgâr kendi etrafında dönüyor.
Benim adam yerli yerinde değil.
Adanın kargaları masalara inmiş..
Kris’in İsrail’den getirdiği o çömleği sımsıkı tutuyorum.
Çınar altı sabit donuk bakışlı adamlar ile dolmuş, denize arkasını dönmüşler, arka
tarafa yola doğru bakıyorlar. Kargalar bir bağırış çağırış gürültüyle yarı çıplak
çınar ağacına geri çıkıyorlar.
Mavi renkli kapının pervazında tek başına bir kumru, büzüşmüş, biliyorum o soğuktan
değil, yalnızlıktan üşüyor.
Yoksa o kumru, yaklaşık bir ay önce kardeşini ve annesini kedilerin kaptığı, bana
yaralı gelen kumrunun babası mı?
Kumrular eşlerini kaybedince bir daha eş bulmazlar, bu kumru ada da yalnız yaşayacak.
Ada da sevgi yok, aşk yok…
Aşk olmayınca da ada hiç çekilmez..
İhanet var adada, birbirlerini şikâyet etmişler, kim kimi şikâyet etmiş? Toprağını satıp çalışmayanlar mı?
Kimler bunlar?
Kendilerini adanın sahibi gören aylaklar mı? Kimseler kim, ama kendi çocuklarını denize atıvermişler. Ee artık ada meşhur ya… nasılsa insanlar gelir, senelerdir adanın yükünü çeken, adayı sevip sevdiren, adaya her gelişinizde gördüğünüz yüzü denize dönük o adam şimdi yok. Size sıcak tebessümle “hoş geldin” diyen dost yerinde yok. Sırtından vuruldu. Simdi ada haset aylaklara mı kaldı? Adanın kralı bile her zaman der ki;
“Kimse adanın sahibi değil, olamaz da, insanlar gelir geçer, ada kendinin sahibidir.”
Yazın cıvıl cıvıl olan ada şimdilerde sürgün adasına dönüşüvermiş. Yakup Peygamber’i
de kardeşleri kuyuya atmamış mıydı? Sürgünde olanlar ise o cadı kazanının ateşini yakanlar, onlar kendilerine sürgünler, sevgisizler. Aşk yoksa, adayı bırakın hayat çekilmez.